Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Kasım 2014 Cuma

İSTANBUL-TÜYAP

Panel: “Travma ve Çocuk Edebiyatı: Soma Örneği”
Yöneten: Süleyman Bulut
Konuşmacılar: Sevgi Koşaner, Necdet Neydim, Sara Şahinkanat, Arslan Sayman
Düzenleyen: Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği
Tarih: 14 Kasım 2014 Cuma
Saat: 15.00-16.00
Yer: Karadeniz Salonu

25 Eylül 2014 Perşembe

BASIN AÇIKLAMASI



BASIN AÇIKLAMASI
SOMA’YA BİR KÖPRÜ PROJESİ VE KAPANIŞ ETKİNLİKLERİ

Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği, Soma maden faciasının çocuklar üzerinde yarattığı travmanın azaltılması amacıyla; Soma ve etkilenen diğer bölgelerde çocukların normal yaşama dönüş süreçlerinin hızlandırılmasına, sahada yapılan psiko-sosyal destek çalışmalarının desteklenmesine yönelik olarak  “Soma’ya Bir Köprü Projesi”ni geliştirmiştir.

Proje 1 Temmuz-1 Ekim 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Proje üç basamaktan oluşmuştur.

1.     Travma Seti;
Üç-yedi yaş aralığındaki çocukların ölümü anlamalarına, duygularını anlatabilmelerine fırsat sağlayacak, travma çalışmalarına destek sağlayacak çocuk kitaplarından bir set oluşturulmuştur. Bu set Afette Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) üyesi meslek örgütleri, Türkiye Kızılay Derneği ve UNİCEF Türkiye Temsilciği ile paylaşılmıştır. Kitaplar konunun uzmanlarının değerlendirilmesine sunulmuştur.

http://somayabirkopru.blogspot.com.tr/2015/02/travma-seti.html

2.    Destek Kitaplığı;
Soma’da hizmete giren Sosyal Hizmetler Merkezinde, İzmir il sınırları içinde açılan, açılması planlanan anasınıfları için ve zaman içinde açılabilecek SHM ve psiko-sosyal destek merkezlerindeki çalışmalara destek sağlayacak, içinde oyuncak bölümü de bulunan bir destek kitaplığı oluşturulması hedeflenmiştir.

Bu kapsamda Soma İlçe Halk Kütüphanesine kitaplık, süreli yayın rafı, okulöncesi için masa, sandalye ile birlikte 1333 okulöncesi, çocuk ve gençlik kitabı armağan edilmiş, bilgisayar ünitesinin sandalyeleri yenilenmiştir.

Kınık İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne köylerde açılan anasınıflarında kullanılmak üzere 338 okulöncesi çocuk kitabı teslim edilmiştir.

Soma ve Dursunbey’de açılan Maden Kazası Psikososyal Destek Merkezleri çocuk oyun odalarında kullanılmak üzere eğitim materyali ve oyuncak seti Soma Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğüne teslim edilmiştir.


3.    Çocuk Etkinlikleri;

Soma Kaymakamlığı ile yapılan bir protokolle Soma Maden Kazası Psikososyal Destek Merkezinde yürütülen psikolojik destek çalışmalarına eşlik etmek üzere haftada bir gün çocuk etkinlikleri yapılmıştır.

Bu program çerçevesinde 7 yazar, 1 çizer, 1 sanat eğitmeni ve 1 heykeltraşın katkı verdiği 12 etkinlik Sevgi Koşaner, Ekin Erman, Gülsüm Cengiz, Sara Şahinkanat, Süleyman Bulut, Tülin Kozikoğlu, Arslan Sayman, Ümit Kireççi, Murat Bozkurt, Gülsevin Kıral, Hacer Kılcıoğlu tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu etkinliklerde 156 çocuğa ulaşılmış, 53 çocuk birden fazla etkinliğe katılmıştır.

Etkinliklere, Soma Sosyal Hizmet Merkezi’nden 4 personel (1 sürekli) ve 4 stajyer destek verirken; Afette Psikososyal Hizmetler Birliği’nden 2 Sosyal Hizmet Uzmanı, 1 Klinik Psikolog, 14 Psikolog, 1 Psikiyatrist olmak üzere toplam 18 uzman gözlemci olarak katılmıştır.

Projenin danışmanlığı ve saha koordinatörlüğü Uzm. Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi Sevgi Koşaner tarafından yapılmıştır.

Proje’nin Kapanış Etkinlikleri 27 Eylül 2014 Cumartesi günü yapılacaktır.

Kapanış Etkinlikleri Programı;

11.00 Kitap Kahramanlarıyla Arkadaş Olabilir miyiz?
           Hacer Kılcıoğlu- Yazar
            İlçe Halk Kütüphanesi
12.30  Proje Sergisi
            Maden Kazası Psikososyal Destek Merkezi Etkinlik Salonu
13.00  Çamur Atölyesi
            Ekin Erman- Heykeltıraş
            Cengiz Topel Meydanı-Kaymakamlık önü.

Soma’ya Bir Köprü Projesi’ne katkı veren tüm yayınevi, yazar, çizer, heykeltıraş arkadaşlarımıza, Sosyal Hizmet Merkezi çalışanlarına, Afette Psikososyal Hizmetler Birliği üyelerine, maddi ve manevi destek veren, emekleriyle yanımızda olan tüm dostlarımıza ve Soma Kaymakamlığı’na teşekkür ederiz.

   Asya Çağlar
   Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği

               Yönetim Kurulu Başkanı

13 Eylül 2014 Cumartesi

SOMA BULUŞMALARI-9


Çizgi Roman Atölyesi / ÇROP- Ümit Kireççi- Murat Bozkurt / 11 Eylül 2014/ Soma

Bugün İzmir’den bir konuğumuz var daha bana eşlik eden. Mimar Tezer Arıcan sergi düzenlemesiyle ilgili destek vermek üzere benimle birlikte geldi Soma’ya. Bornova Evka-3 Metro durağında buluştuk ve yol boyu eskilerden yenilerden bir sohbetle Soma’ya ulaştık.

Sevgili Ümit Kireççi sabah erkenden İstanbul-Akhisar-Soma yolculuğunu tamamlamıştı. Fatih bey onu karşılamış ve Sosyal Hizmet Merkezinde konuk etmişti. Murat Bey Foça’dan özel aracıyla yola çıkmıştı henüz yoldaydı. Kaymakam bey bizi bekliyordu. Hep birlikte gittik. Genelde resmi ve kısa sürelerle gerçekleşen bu görüşmeler bugün bizi epey güldüren keyifli bir zaman geçirten şekilde geçti. Murat bey de bize burada katıldı. 

Kapanış etkinliğinin gün ve saati gündem maddemizdi. Hafta içi Perşembe veya Cuma günü saat 15.00 ten sonra yapılmasını önerdiler, okullar açıldığı için hafta içi ve o saatin çocuklar ve aileler açısından sıkıntılı olacağını ve ailelerle görüşmenin uygun olacağını kararlaştırdık. Kaymakam bey yaptırmak istediği yeni kütüphane ile ilgili SOSEV den Mustafa Beyle bizi tanıştırdı. Mustafa Beyle yıllar öncesinden tanışıyordum, Bakım ve Rehabilitasyon merkezi binasını yaptırmışlardı, devlet koruması altındaki yetişkin zihinsel engelliler merkezi olarak açılışını yapmıştık geçmişte. Şimdi ek binalarıyla gelişmiş bir huzurevi eklenmiş güzel bir tesise dönüştürmüşler. Yeni kütüphaneyi de vakıf aracılığı yapmak istiyor kaymakam bey. Hep birlikte Emniyet Parkının yüksek ağaçlı, yemyeşil keyifli ortamında yemeğe gittik. Jandarma Komutanı ve İlçe Emniyet Müdürü de bize eşlik etti. SOSEV den İnan bey katıldı sonradan ve yeni kütüphane için eski Verem Savaş Dispanseri binasıyla ilgili görüşlerini paylaştı. Yemekte Kaymakam Beyin neşeli, nüktedan ve edebiyatsever yanını gördük. Okuduğu şiirler kadar, anlattığı hikayeler, Van gölü canavarını gördüğünü söyleyen bir vatandaşla ilgili paylaştığı bir anekdot bizim masadan yükselen kahkahaları arttırdı. Ümit’in kaleminden;

“ Van Gölü canavarını gördüğünü söyleyen kişiye Van kalesini soruyor spiker.Aralarında geçen konuşma şöyle devam ediyor;
- Küçük amcam Süleyman müteahhit o yaptı bu kaleyi.
- Nasıl yani, Kale Urartular zamanından kalma, biz onlar yaptı biliyoruz!
- Yoook, onlar pirket taşıdı sadece, amcam Süleyman müteahhit o yaptı.”

Ayların hüzünlü ve hep yapılacaklara, eksikliklere dair işlerin paylaşıldığı günlerinden sonra bu bol kahkahalı yemek hepimize iyi geldi. Etkinlik salonuna ulaştık. Tevhide Hanım her zamanki toparlayıcılığı ile salon için gereken malzemeleri hazır edilmişti. Bu etkinlik için gereken yazı tahtaları sağlanmıştı bir kısmı camiden gelmişti.

Etkinlik Ümit’in müthiş enerjisiyle kahkahalar arasında başladı.  Çizgi roman nedir üzerinden başlayan sohbet doğaçlama canlandırmalarla devam etti. Daktiloyla yazı yazma sahnesinde o güne dek izleyici kalmayı tercih etmiş çocukların ve annelerinde kahkahaya bulandığı anlar oldu. O günün çizgi romanına bir mekan gerekiyordu. Bir yerde geçmesi gerekiyordu hikayenin. Bir parmak ısrarla kalkıyordu, heyecanla sallanıyordu işaret parmağı gerisini Ümit’in kaleminden dinleyelim;

Bir yer :)

Valla öldürürler adamı küçük deliler :)
Soma çizgi roman atölyesinde adını yazmayacağım dünya güzeli bir kız çocuğu neşe kattı defalarca. Hemen her söylediğine güldük. Canlı, tatlı bir kızdı inşallah hep öyle kalır.

İşte atölyenin bir yerinde ben her zamanki gibi öykü oluşturma yöntemlerinden birini göstererek mekan önermelerini istedim çocukların. Hiç öneri gelmedi. Derken kızımız parmak kaldırdı, parlayan gözlerini benimkilere dikti, parmak sabırsızca sağa sola sallandı. Söz verdim:

- Söyle bir tanem, hikâyemiz nerede geçsin?
- Hamidiye mahallesinde!
- (Güldük bolca) Yok olmaz canımın içi, bize herkesin bildiği, herkesin tanıdığı bir yer lazım.
- (Kısa bir sessizlik) Bizim ev.
- (Gülmenin dozu kaçtı burada az ama sonunda toparlandık atölyecek) Sen ne yapıyorsun, evinizi mi tarif ediyorsun?
- Evet, Hamidiye mahallesi, ... apartmanı, ...numara, bizim ev...
Nasıl toparlandık da gülmeyi bıraktık hatırlamıyorum :)”

Sonrasında gelen ilk kelime “Maden” oldu. Park, denizaltı vd. izledi. Öykü Lunapark’ta geçecekti. Bir de kahramanı olması gerekiyordu. Ve ardından bir olay olması lazımdı. Çocuklar kadar genelde izleyici olmayı seçen anneler ve anneanneler de katıldı yüzlerinde kocaman gülümsemelerle.

Öykü metni kararlaştırıldı artık sahne Murat’ındı. Öykü çizgiye nasıl dönüşecekti… kağıtlar kalemler dağıtıldı, parmaklar sıkıca kavradı kalemi, diller ağızdan hafifçe dışarıda tam konsantrasyon çizim çalışmasına geçildi. Bu arada Ümit hiç rahat durmuyordu, anneleri işin içine kattı, biri o kadar konsantre olmuştu ki baş örtüsü dağılmıştı ama o farkında bile değil çizgi romanını yapıyordu. Annelerin yanında arada yine bitiverdi Ümit “Nasıl eğleniyor muyuz kızlar? sorusuyla kahkahalar dışarı taştı. Onların yüzlerinde oluşan gülüşleri ve dışarıdaki herşeyi unuttukları o ana yoğunlaşan ifadelerini  izlemek içimi öylesine yükseltti ki, işte bu gülümsemelere değer dedim içimden. Haftalardır hüzünlü o yüzlerin kahkahaya bulanması paha biçilmez bir mücevher değerinde armağandı.

Çizgi roman sayfası çizilmiş, kahramanların nasıl yerleşeceği, konuşma balonları, kim yazmış, kim çizmiş ve SON kutucuğu eklenerek çizgi roman tamamlandı. Küçük büyük herkes duvara astı yaptığı çalışmayı. Çalışma bitmişti ama kimsenin gitmeye niyeti yoktu.

Bitiş çemberinde kapanış etkinliğinin Cumartesi yapılmasının daha iyi olacağını söyledi anneler, hafta içi çocuklar okuldan geliyordu geç saatte, akşam yemeği hazırlıkları oluyordu. Çocukların hepsi aynı saatte çıkmıyordu okuldan. Bir sonraki hafta okullar açılıyordu, çocuklar etkinliğe gelemeyebileceklerini saatinin akşama alınmasını istediler. Kendi aralarında çözümler üretmeye çalıştılar. Bizi evlerinde konuk edebileceklerini söylediler. Biz de saati değiştiremeyeceğimizi ama onları bekleyebileceğimizi dile getirdik. Kapanış etkinliğini yine afişlerle duyuracağımızı, telefonla da kendilerine haber verileceğini söyledik. Haftaya gelemeyenler böylece haberdar olabilecekti. Çocuklarsa çamur etkinliği için çok heyecanlıydı. İçlerinden biri boynuma atladı ve;

“Çamur çamur
 Çamur olmazsa hamur”

Tekerlemesini başlattı, grup ona eşlik etti. İki hafta vardı daha çamur atölyesine evde hamur tarifiyle kendimi kurtardım. Bu arada gelen bir cümle içimi yaktı. Boynuma atlayan yakın kaybı olan çocuklardan biriymiş, annesiyle kendi evlerinde değillermiş ve büyükanne izin vermezdi bunu yapmalarına… Anne de onayladı. Burada her sevincin içine insanın boğazını düğümleyen bir şeyler karışıyor.

Fatih bey ve gönüllü psikologlardan  Esra Çimen'in de katılımıyla ara sokakta bir çay içimi paylaştık günü. Ardından Murat Beyi Foça’ya doğru yolcu ettik. 

Tezer’le salonun sergi salonu olarak nasıl düzenlenebileceği,malzemelerin İzmir’de hazırlanırsa taşıma güçlüğü üzerinde anlaştık ve Soma’da neler yapılabilir üzerine bir araştırma yaptık Kırtasiyeden uygun malzemeyi seçtik. Ümit 20.30 otobüsüyle Akhisar’dan İstanbul'a dönecekti. Tezer’le ona eşlik ettik. Akhisar garajı bizi yine konuk etti. İzmir’e son otobüs saatinin 20.00 olarak değiştiğini öğrendik.Son anda öğrendiğimiz bu bilgiyle Ümit’e veda ederek İzmir yoluna koyulduk.

Yorucu ama keyifli bir gün daha sona ermişti.
Önümüzdeki hafta Gülsevin Kıral’la "Küçük Dedektifler İz Peşinde” diyeceğiz.

Sevgi Koşaner


6 Eylül 2014 Cumartesi

SOMALI ÇOCUKLARLA-BASIN HABERLERİ-1

Somalı çocuklarla

Gülsüm Cengiz  / 6 Eylül 2014



Resmi kaynakların ölü sayısını 301 olarak açıkladığı Soma  maden kazasının ilk günlerinden beri orada olmak, yaraların sarılmasına küçük de olsa katkıda bulunmak istedim hep. Karne döneminde kitaplarımı göndermenin yanı sıra, Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneğinin SOMA’YA BİR KÖPRÜ projesiyle bu isteğimi gerçekleştirme olanağı bulabildim. Köprünün kurulması için en büyük emek ve çaba, Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı Sevgi Koşaner’e ait. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundan şube müdürü olarak emekli olan Sevgi Koşaner’in uzmanlığının yanı sıra güven veren kişiliği ve duyarlı yüreği bu projeye gönül rahatlığıyla katılmamı sağladı. Maden kazasının ardından yetkililer tarafından yapılan açıklamalar, bölgeye giden ilgili-ilgisiz kişilerin duyarsız tutumları, iyi niyetli olmasına karşın madenci yakınlarını inciten, üzen yardım ya da müdahalelerin yanında; ÇGYD çatısı altında Sevgi Koşaner’in titiz danışmanlığında gerçekleşen bu projeyi çok önemsiyorum. Dikili’deki 23. Uluslararası Gençlik Kampı’nın ardından gittiğim Soma’da yaşadıklarım bana yanılmadığımı gösterdi.
Soma’ya bir akşam üzeri ulaştım. Beni, Soma Ovası’na hakim bir tepenin eteğinde bulunan Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde konuk ettiler. (Sıcak karşılama ve konukseverlik için merkezdeki emekçilere bin teşekkür.) Merkezin ana kapısında “Herkesin Bir Öyküsü Var’ adlı etkinliğimin afişiyle karşılaşmak da çok güzeldi.
Ertesi sabah, İzmir’den Soma’ya gelen Sevgi Koşaner’le buluşup ilk etkinlik için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin Eğitimevi binasına gittik… Etkinliğe katılacak çocuklar fotoğraf atölyesi kapsamında çevrede fotoğraf çekimine çıkmışlardı. Bir süre sonra merkezi çocuk sesleri doldurdu. Heyecanlıydılar. Çocuklarla yüzlerce etkinliği paylaşan benim heyecanım da anlatılacak gibi değildi… Sokağa bakan uzun bir masanın başında toplandık. Atölye arkadaşlarım 301 Soma Zafer Spor’un kız sporcuları. 9-11 yaş arasında 13 çocukla öykü paylaşımı, sözcük ve cümlelerden ortak öykü üretme oyununu oynadık. Sonra sıra çocukların öykü yazmasına geldi. Ezgi’nin Hayatı, Kitap Okumayı Seven Melis, 301 Soma Zafer Spor, Meltem’in Kitabı, Elif Bebek, Duygularım, Yağmurlu Bir Gün, Geri Dönüşüm, Sinirli Bulut, Yağmur ve Selin, Simitçi Amca, Yavru Kedi, Muhterem Karga ile Tilki yazdıkları öykü ya da metinlerin adları. 
Çocuklarla sımsıcak bir vedalaşmanın ardından ikinci etkinlik için Sosyal Hizmet Merkezine gittik. Orada, çalışmalara yardımcı olan Tefide Hanım’ın güler yüzüyle karşılaştık. Sandalyeler dizilmiş, yere halı serilmişti. Onca yağmura, fırtınaya karşın 301 Soma Zafer Spor’un erkek sporcularının da içinde olduğu kız erkek 13 çocuk katıldı etkinliğimize. Çocuklardan ikisi okul öncesi dönemden. O yüzden etkinliği onların da ilgi duyacağı biçimde gerçekleştirdim. Önce Küçük Uğurböceği adlı öykümü  paylaştım çocuklarla. Sonra insanların şans, uğur vb. beklentileri konusunda söyleştik. Çocuklar inanılmaz gerçekçi ve içtenler bu konuda… Yine benim bir cümleyle başlattığım birlikte öykü yazma oyununu oynadık. Hepimizin katıldığı oyun öyle sevildi ki iki turu tamamlamamıza karşın çocuklar oyunu sürdürmek istediler. Ama Herkesin Bir Öyküsü Var etkinliği bizi bekliyordu. Kağıtlar, kurşun kalemler dağıtıldı. Çocuklar birkaç dakika gözlerini kapatıp düşündüler ve sonra sözcükler kağıt üzerinde belirmeye başladı. Küçük Köpek, Ağaçtan Kağıda, Kaan Ege’nin Sakarlığı, Renkli Bağcıklar, Aslan ile Ceylan, Belediye Çalışması, Pinokyo ile Kurt, Futbol Hayali, Küçük Balık, Küçük Uğurböceği, Elif’in Düğmesi öğleden sonra buluştuğumuz çocukların yazdıkları öykü ve metinlerin adları… İki de resim öykümüz oldu bu atölyede...
Kazanın ilk gününden bölgeye gelip çalışmalar yürüten Türk Psikologlar Derneği üyelerinin, acıyla yüzleşme ve acıların sağaltılması konusundaki emekleri çok büyük. Psikologlar, maden kazasının mağdurlarının resmi olarak açıklanan 301’den çok daha fazla olduğunu belirtiyorlar. Babasız kalan 432 çocuk, eşlerini kaybetmiş kadınlar, çocuklarını kaybetmiş anne babalar, madende kurtarma çalışmalarına katılanlar veya diğer madenlerde çalışan madencilerle birlikte bu sayı 11 bini geçiyormuş. ÇYDD’nin alanda çalışan gönüllüleri, ÇGYD’nin Soma’ya Bir Köprü projesinde yer alıp travmalarla yüz yüze gelenler bu sayının dışında... Bizim onlarla buluşmamız, çocukların yaşadığı travmayı biraz olsun hafifletmek; yoksa yitirdiklerini geri getirmek olanaksız. 
Somalı çocuklarla buluşmak benim için de öğretici oldu. Bu kazada babalarını yitirip yitirmediklerine bakılmaksızın eğitsel ve kültürel çalışmalarda yer alan çocuklar, inanılmaz yaratıcı ve umut dolular. Somalı çocuklarla gerçekleştirdiğim iki etkinliğin ardından çocuklarla ve Sosyal Hizmet Merkezindeki çalışanlarla sıcacık vedalaştık. Beni İstanbul’a, Sevgi Koşaner’i İzmir’e götürecek otobüslerimize binmek için Akhisar’a doğru yola çıkarken içimi ısıtan tek şey, çocukların verdiği bu buruk umut ve bir de örgütlü olarak gerçekleştirdiğimiz, gerçekleştireceğimiz etkinliklerdi…

5 Eylül 2014 Cuma

SOMA'LI KADINLAR İÇİN ÇALIŞTAY



Dün Soma Kaymakamı Bahattin Atçı’nın habedar etmesi ve davetiyle Gıda Bankacılığı ve Temel İhtiyaç Derneğinin (TİDER) düzenlediği,  İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapılan bir çalıştaya katıldım.

Çalıştayın konusu:
Soma Bölgesinde Maden Faciasından Etkilenen Kadınların Güçlendirilmesi, İstihdam  Edilebilirliklerinin Arttırılması ve Kadın Girişimciliğinin Geliştirilmesi” 

Amacı:
Çalıştayın amacı, maden faciasından etkilenen kadınlara yönelik projeler üretmek ya da bu projeleri desteklemek isteyen kişi ve kurumların bir araya getirilerek; güçlü, uygulanabilir ve kapsayıcı projelerin oluşturulmasını sağlamakla beraber, açıklanacak Çalıştay Sonuç Bildirgesi ile dikkatleri faciadan etkilenen kadınların güçlendirilmesi alanına çekebilmektir.

Ekonomi Ünv. Rektörünün de katıldığı çalıştayda sabah iki oturum yapıldı.

İlk oturumda; Soma Kaymakamı Bahattin Atçı, Ekonomi Ünv. İşletme Ekonomisi Bölüm Başkanı Ayla Oğuz Binatlı, Türkiye İsrafı Önleme Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Prf. Aziz Akgül, Tider Yönetim Kurulu Başkanı Serhan Süzer konuşmacıydı.

Soma'da yürütülen çalışmalar hakkında bilgi paylaşımı yapıldı. Kaymakam Bey sağlam alt yapıyla hazırlanmış projelere her zaman destek vereceklerini, sürdürülebilir çalışmaların önemli olduğunu vurguladı. Bu bölümde  Soma'ya Bir Köprü Projesinden de söz etti. Tider Başkanı bugüne dek yaptıkları çalışmalardan söz etti. Bundan sonraki hedeflerinin balık tutmayı da öğretmek olduğunu ve bu amaçla hedefledikleri çalışmalardan birinin sahada benzer çalışmalar yapan STK ların güç birliğini vurguladı ve bugün yapılacak çalıştaydan bu amaca yönelik önemli proje çıktıları ve ortak akıl çerçevesinde bir sonuç bildirgesi çıkacağına inandıklarını vurguladı.

Ayla hanım üniversitelerinin İzmir özelinde yaptığı “İzmir İşgücü Araştırması”ndan kesitler sundu ve projenin kitabı isteyenlere verildi. Aziz Bey mikro kredi sistemi üstüne yaptıkları çalışmaları anlattı.

İkinci oturumda İş-Kur temsilcisi Ahmet Bey- ÇYDD Eğitim Evi gönüllüsü Düriye Hanım ve APHB Koordinatörü Psikolog Çiğdem Hanım Soma'da yapılan çalışmaları anlattılar, dinleyicilerden de diğer STK temsilcileri söz alarak kendi çalışmalarından söz ettiler. Ben de Soma’ya bir Köprü Projes'nden söz ettim.

Öğleden sonraki oturumda; Dört çalıştay yapıldı. Kadının güçlendirilmesine yönelik Eğitim Çalıştayına katıldım. Kadınlara ulaşmak için çocuk çalışmalarının önemli olduğu tüm katılımcıların ortak noktasıydı. Kadına özgüven kazandırılması, psikolojik olarak desteklenmesi tüm grupların ortak çıktısı oldu.

İstihdama ilişkin diğer gruplarda da kadına öncelikle özgüven kazandırılması ön plandaydı.

Çok bilgilendiğim,yeni ilişkilerin kurulduğu bir çalıştay oldu. Derneğimizin isminin duyulması da hoş oldu.

Sonuç Bildirgesi daha sonra paylaşılacak.

Sevgi Koşaner


4 Eylül 2014 Perşembe

SOMA BULUŞMALARI-8


Arslan Sayman'la "Her Ağacın Bir Şarkısı Var" 4 Eylül 2014/ Soma

Sabah 07.30 da Arslan Beyle Üçkuyular’da metro girişindeki pastanede buluştuk. Bir çay içimi tanışma sohbetinin ardından metroyla EVKA-3 Bornova son durağa kadar gittik. Otobüste önceden yer ayırtmıştım. Salimen bindik.

Bugün protokolün Soma’ya gelmiş olması gerekiyordu. Alim beyle görüştüğümde gelmemiş olduğunu öğrenince Asya Hanımı aradım. Yollanmıştı ve MNG Kargo teslim etmiş görünüyordu. Alim Beye bilgi verdim.Öğle saatlerinde Soma’ya vardık.

Arslan Beyle Çınaraltı’ndaki minik lokantalardan birinde yemek yedik. Sonrasında  O Soma’yı keşfe çıktı ben Sosyal Hizmet merkezine geçtim. Alim beyle protokolle ilgili görüşürken bir görev değişikliği olduğunu ve Alim Beyin Salihli’ye tayinin çıktığını ve Psikolog Fatih beyin yeni müdür olacağını,bununla ilgili resmi yazının gelmesinin beklendiği bilgisini aldım. Protokol henüz Huzurevindeydi ve merkeze gelmemişti. Kaymakam beye götürme işi etkinlik sonrasına kaldı.
Etkinlik salonunu düzenlemek ve hazırlamak üzere salona geldiğimde APHB Koordinatörleri çalışıyorlardı. Geçen hafta içinde çocuk oyun odası için gerekli eğitim araçlarının listesini, gönüllülerden  İstanbul’dan gelen Klinik Psikolog Estel bana ulaştırmıştı. APHB Koordinatörlerini etkinlik salonunda görünce listeyi kendileriyle paylaştım ve eksik-fazla olanların değerlendirilmesi için kendilerine verdim. Dursunbey’de de bir merkez açılacağını ve eğer mümkünse bir takım da orası için alınabilir miydi? Bu konuda bir çalışma yapabileceğimi ve imkan oluşturabilirsek yapılabileceği sözünü verdim.

Etkinlik salonundaki çalışmaları bitince Tefide hanımla çalışmaya başladık. Çocuklar yavaş yavaş gelmeye başladılar. Merhaba çemberimize Arslan beyi davet ettik ve sözü kendisine bıraktık. Bugünkü kitabımız “Limon Ağacının Şarkısı” idi. Bu kitabın yazılışına neden olan ağacın hüzünlü hikayesini paylaştı önce Arslan bey. Çocukken bahçelerindeki limon ağacının öyküsünü anlattı. Kitaba geçtiklerinde limon ağacı çizimi olan bir boyama çalışması etkinliğe eşlik etti. Limon ağacının şarkısı eşliğinde yapılan boyama çalışmasının ardından bir rüzgar esmeye başladı salonda, herkes yere oturmuştu önce sonra yavaşça ayağa kalktılar bir sağa estiler, bir sola estiler,bir arkaya eğildiler,bir öne eğildiler…Rüzgar estikçe esti. Rüzgar dindiğinde etkinliğimizde de sona ermişti. Bitiş çemberimizi yapıp Arslan beye teşekkür ettik. Çocuklar etkinlik salonunda kalmaya devam ettiler. Biraz sohbet ettik onlarla, yaptıkları resimleri tek tek camlara astılar. Bu iş onlara çok keyif veriyor.

Üstü çardaklı sokaktaki çay ocağında Arslan Beyle bir çay içelim derken Alim Bey de bize katıldı. Protokol yazısı gelmişti. Arslan Bey İzmir’e doğru yola çıkarken,  Kaymakam beye gittim. Kaymakam Beyle projenin bugüne kadarki süreciyle ilgili uzun bir sohbet oldu. Epey sorular sordu. Ertesi gün Ekonomi Üniversitesinde yapılacak bir çalıştay için destek istedi.  Alim Bey, Fatih Bey ve APHB Koordinatörleri Çiğdem Hanım ve Cansu Hanım hep birlikte geldiler. Yeni müdür Fatih Beye bir sonraki hafta için gereken malzemelerle ilgili bilgi verdim. Kaymakam Beyle ertesi sabah İzmir’de buluşmak üzere vedalaştık.


İçine bir çok şeyin sığdığı bir etkinlik daha geride kaldı.

Önümüzdeki hafta Sevgili Ümit Kireççi ve Murat Bozkurt eşliğinde bir Çizgi Roman Atölyesi bekliyor bizi.

Sevgi Koşaner

1 Eylül 2014 Pazartesi

DESTEK KİTAPLIĞI-1

Kütüphane Ziyareti- 1 Eylül 2014/Soma


Destek Kitaplığımız için çok değerli bir destek geldi. Sevgili Cafer Çelikten kitaplıkların yapımını üstlendi. Bugün İzmir’den İstanbul’a dönüyorken Soma’ya uğrayarak gideceğini söyleyince ona eşlik ettim.
Soma İlçe Halk Kütüphanesine uğradık önce. Necati Bey karşıladı bizi. Kütüphane iki yıl önce şimdiki bulunduğu binaya taşınmış. Belediyeye ait bir binanın ikinci katında. Bir Müdür odası ve iki tuvalet  var. Geniş bir balkona sahip. Bu balkonun kapatılarak çocuklar için bir bölüm yapılıp yapılamayacağı üzerine konuştuk. Oldukça geniş bir alan bilgisayarlara ayrılmış. Çocukların genel olarak bu bölümü kullandığını öğrendik. İki adet rafta çocuk kitapları var. Kitapların bir kısmı maden kazasının ilk günlerinde yapılan bir etkinlikten kalanlar olduğunu öğrendik. Bilgisayar koltuklarının süngerleri çıkmış ve oldukça yıpranmış, bunların yenilenmesine, sürekli yayın rafı ihtiyacı olduğunu öğrendik. Çocuk Kitaplığı için kapı girişindeki bölümün uygun olacağına karar verdik. Ölçülerini aldık. Süreli yayın rafının fotoğrafın çektik ve bilgisayar koltuklarının yenilenmesi ile ilgili bir fiat araştırmasını Necati Beyden rica ederek kütüphaneden ayrıldık.

Kaymakam Bey bizi bekliyordu. Ziyaretine gittiğimizde Soma’ya yeni bir kütüphane yaptırma isteği olan Kaymakam Bey bu konuyla ilgili destek istedi.

APHB Maden Kazası Destek Merkezindeki oyun terapi odasında da rafa gereksinim vardı. Alim Beyi aradık. Koordinatörlerin göreve başladığını öğrendik. Etkinlik yaptığımız salonda bulduk onları.Çiğdem Hanım, Genel Koordinatör, Cansu Hanım Soma Koordinatörü olarak başlamıştı. O gün de Dursunbey koordinatörü gelmişti. Oyun odasındaki malzemelerin kutularda durduğunu ve rafa gereksinim olduğunu, kütüphane için raflar yapılırken oyun odası içinde yapmak istediğimizi ve ölçü almaya geldiğimizi söyledik. Cansu Hanım kendi sponsorları aracılığı ile binada yenileme yapılacağını, raflarında yeni düzenlemeye uygun olarak yapılacağını söyledi. Cafer’in yola çıkması gerekiyordu. Yolcu ettik.

Koordinatörlerle bugüne kadar yaptığımız çalışmalarla ilgili bilgi alışverişinde bulunduk ve bu çalışmalarda çocuklarda açığa çıkabilecek duygu durumlarıyla ilgili her etkinliğe gözlemci katılmasını istediğimizi, her hafta değişen gönüllüler nedeniyle bu konuda sıkıntı yaşadığımızı, gözlemci katılımının sağlanması konusunda destek rica ettik.

Gözlemcilerin her etkinliğe katılması konusundaki talebimizi çok olumlu karşıladılar ve ekiplerin saatlerinde düzenleme yapılabileceğini söylediler. O güne dek gözlemlediğimiz çocuklarla ilgili bilgi aktarımında bulunduk ve çocuk dosyaları için gelen gözlemciye bilgi aktardığımızı, bu bilgileri  İl müdürlüğüne yolladığımız formlarda da belirttiğimizi,formların APHB ye ulaştırılmak üzere SH Merkezi Müdürlüğüne de yollandığı bilgisini verdik.
Yorucu ama verimli bir günün ardından İzmir’e doğru yola çıktım. Perşembe günü geri dönmek üzere.


Sevgi Koşaner

29 Ağustos 2014 Cuma

AMBULANS SESİ VE HAYATTA KALAN ONİKİ

Soma'ya Bir Köprü Güncelerinden...

İnsana yapışan bir sıcak vardı bugün. Keyifli bir etkinliği daha bitirmiş. Konukları yolcu etmiş. Kaymakamlıkta ki resmi işleri de  tamamlamıştım. Üstü çardakla kaplı sokakta Alim Beyi bekliyordum dönüş için. Elimi yüzümü yıkayıp oturduğum yere döndüğümde sandalyelerin dolmuş olduğunu gördüm. Ortadaki masada iki genç arkadaş oturuyorlardı. Selamlaşıp boş sandalyeyi gösterip “Oturabilir miyim?” dedim. “Lütfen” diyerek davet ettiler.”Merhaba” diyerek oturdum masaya. Nasılsınız sorularına teşekkür ederek siz nasılsınızla başlayan bir sohbet başladı.  Psikososyal Destek Merkezindeki gönüllülerden sandığımdan “Siz de yeni gelen ekipten misiniz? diye sordum. Önce anlamadılar. Psiko-Sosyal Destek Merkezini işaret edince “Yok biz termik santralde çalışıyoruz. İşten çıktık burada bir çay içelim dedik” dedi uzun boylu olan. "Siz?" diye sorunca ”Yok sadece haftada bir gün geliyoruz, çocuklarla etkinlik yapıyoruz destek olmak için” dedim. Uzun boylu olan “ Nasıl durumları? Çocuklar unuturlar mı?” diye sordu.”Unutmayacaklar, biz de unutmayacağız bir yanımız hep hatırlayacak, belki hayatı normalleştirme çabası bizim ki, ama asıl üst katta psikologlarla yaşadıklarıyla baş etmeleri konusunda çalışıyorlar .”

Daha kısa boylu mavi kareli gömlekli olan. “Valla unutulmaz , biz hala her ambulans sesi duyduğumuzda titriyoruz” dedi. “Evet ya hala kötü oluyorum her ambulans sesinde” diyerek sigarasından aldığı nefesi yukarıya doğru usulca bıraktı uzun boylu olan başını iki yana sallayarak.

Birden sanki içimden bir şey boşaldı… Hani bir sandığın kutusu açılır ya işte öyle… Ambulans sesi… 12 Kasım 1999 gecesine alıp götürdü beni…  Heyelanın olduğu bölgede yakalanmıştık depreme, resmi araçtaydık. Koru Motel' de eğitimde olan ekip arkadaşlarımız vardı. Onları almaya gidiyorduk. Önce araç savruldu. Ben Sakarya’daki teyzemle telefonla konuşuyordum. Bir gün önce 5.7 yle sallandığımızda aramıştım Kocaeli’ndeki görev yerimden. “Ay ay ay” sesini duymuştum sadece ve telefonlar kesilmişti. Bir daha da ulaşamamıştım. Ulaşınca da uzadı konuşma, Önce arabayı kullanan arkadaşım şaka yapıyor sandım, telefonu bırakıp ona “Ne yapıyorsun?” diye döndüğümde onun soğukkanlılıkla direksiyona hakim olmaya çalıştığını gördüm “Sakin ol,deprem oluyor” dedi. Önümüzdeki asfaltın s harfi çizerek yürüdüğünü gördüm birden. Araba yandaki uçuruma doğru döndü önce, farlar ortada duran beton yol işaretlerini aydınlattı sapsarı, sonra tekrar önümüzü gösterdi. Sarsıntılar devam ederken yolun sağına zor bela yanaştık. Önümüzde iki araç daha vardı. Aynı şeyi yaptılar. Aracı kullanan arkadaşım onları da uyardı, burası heyelan bölgesiydi yavaş yavaş hareket ettik. İçimiz dışımız sessizliğe bürünmüştü. Biliyorduk ki ikimizinde aklı Koru Motel’deki altmış civarındaki arkadaşımızdaydı. Neyle karşılaşacağımızı bilemeden hiç konuşmadan otele vardığımızda otel binası sağlam bir şekilde yerinde duruyordu, eğitimden çıkıp yemek için hazırlanmak üzere odalarına dağıldıkları sırada olmuştu deprem. İzmir’den bir arkadaşımı gördüm birden bahçeye toplanmış kalabalığın içinde.Birbirimize sarıldık can havliyle… Gözyaşları içinde. Genç bir otel çalışanı vardı yalınayak fırlamıştı. Beyaz önlüğünü çıkarmış yere sermişti, ayakları çıplak bir başka arkadaşı soğuktan üşümesin diye. Fotoğraf karesi olarak hala net bir biçimde anımsıyorum o donmuş kalabalığı. Farklı şehirlerden gelen sosyal hizmet çalışanları sokak çocukları ile ilgili bir eğitimdeydiler. Ertesi sabah ayrılıp geldikleri şehre döneceklerdi. İki arkadaşımız Kocaeli’nde görevliydi. UNİCEF yetkilileri birilerine ulaşmaya çalışıyordu… Bizim yapabileceğimiz bir şey yoktu. Görev yaptığımız yere dönmemiz gerekiyordu. İki arkadaşımızı aldık ve dönüş yoluna koyulduğumuzda depreme yakalandığımız bölgede yolun çökmüş olduğunu öğrendik. Yol kapalıydı. Siren sesleri geliyordu uzaktan. Resmi araç olduğumuz için orman yolundan geçiş izni verdiler. Çukurlarla dolu toprak bir yoldan Kaynaşlı’ya ulaştığımızda o yolda belimde disk kaydığını ertesi gün çadırkentte araca binemeyecek şekilde kilitlenip kaldığımda anlayacaktım.

Kaynaşlı’ya ulaştığımızda ilk gördüğümüz yol ortasını kesip geçen fay hattının üstünde ters dönmüş koca bir TIR oldu. Beni çarpan ikinci şey ise giderken alışveriş için durduğumuz benzin istasyonu binasının çökmüş olmasıydı. O binadan ayrıldıktan beş on dakika kadar sonra olmuştu deprem. Yer yer yangınlar vardı. Yol boyu dizi dizi ambulans, itfaiye aracı doluydu. Arama kurtarma ekipleri hemen harekete geçmişti. O gece gördüğüm ambulans sayısını anımsamıyorum. Yanıp sönen kırmızı mavi lambalardan hızla akan bir konvoydular yer yer. Siren sesleri kesintisizdi. Her siren sesi kurtarılan bir can demekti. Umut var demekti… O yanıp sönen mavi kırmızı ışıklar hayata taşıyordu içindeki canı.

O geceden beridir her ambulans sesi duyduğumda içimde bir umut ışığı yanar. Hayata koşan bir can vardır ve o canlara nefes olan birileri…

İçimdeki dalgalanmayı durdurduğumda yeniden bulunduğum sokağa döndüm. İki arkadaş maden kazası gecesini anlatıyorlardı, hala ambulans sesiydi paylaştıkları. “Bazen uykumda duyuyorum hala” dedi uzun boylu olanı. Ambulans sesinin ben de 12 Kasım depremi gecesinden sonra taşıdığı anlamı paylaştım onlarla bana çağrıştırdıklarını anlatmadan. Uzun boylu olanı “Orada mıydınız?” dedi ilgiyle sandalyesinden bana doğru eğilerek. 17 Ağustos’ta Gölcük’te askermiş, 12 Kasım'ı da İmralı da yaşamış. “Burada da bunu yaşadık” dedi… Mavi kareli gömlekli olana döndü “Anlatsana” dedi."İki ay önce hani burada deprem olmuştu". “Unutulmuyor demek ki” dedi arkadaşı ve deprem anında arkadaşının nasıl paniklediğini anlatmaya başladı. “Psikolojimiz iyice bozuldu, çalıştığımız santralde özelleştiriliyor şimdi” dedi… Psiko-sosyal Destek Merkezine neden başvurmadıklarını sordum. Mesaileri varmış. Uzun boylu olanı “Haftasonu çalışıyorlar mı?” diye sordu. Yukarıya çıkıp başvurabileceklerini eminim uygun bir zaman ayarlaması yapılabileceğini söyledim.

Alim bey gelmemişti henüz, otobüsü kaçırmayayım bari diyerek aradım. Telefon konuşmamı duyunca, “Burada eviniz var unutmayın” dedi uzun boylu olanı, "Bizim misafirimiz olun. Eşim ve iki çocuğumla burada yaşıyorum ben, arkadaşım Manisa’dan gelip gidiyor. Biz sizi konuk edelim lütfen” dedi. Zaten boğazıma inen yumruk tıkamıştı beni, hem geçmişten çıkıp gelen anılar hem de o acı deneyimlerin bana kazandırdığı güzel insanlar ve hala umut edebileceğimi anımsatan, bana evlerini, yüreklerini açan o güzel yürekli insanlar…

İçin için bir ağlama isteği kabarıyordu… Sıcak ve yorgunluğun üstüne …Bir çay içimi süresine bir hayat sığdırmıştık. Alim bey indiğinde “Hoşçakalın.Yukarıdan randevu alın lütfen” diyerek vedalaştık. “Burada eviniz var unutmayın” dedi yine uzun boylu olan… Ne çok evim oldu benim böyle…

Dönüş yolunda zihnimi kapattım içimden taşıp gelenlere… Ekip arkadaşlarıma gün içinde yaşadığım komiklikleri yazıp durdum İzmir’e kadar… Ama işte gecenin üç buçuğunda kapatmayı unuttuğum telefon seslerinden biriyle uyandığımda saat 03.17 ydi…Gözlerim yaş içinde zihnimde iki kelime…"Ambulans sesi…" İçimde ne varsa döküldü gece yarısı aktı aktı…Ben neyin aktığını bilemesem de içim biliyordu…

Yıllar önce travma eğitimini aldığımız Ilgaz Dağı'nın karlar içindeki bembeyaz bir gecesinde içimi temizleyen o ilk günü…Bana danışmanlık veren Robert’in gülen yüzünü ve bana söylediklerini anımsadım…17 Ağustos gecesi yakınlarımı aradığım Sakarya sokaklarını, travma çalışmasında resimlediğim sallanan perdeleri… Sarı renkli araba farlarının aydınlattığı beton duvarları, kırmızı mavi renkleri…17 Ağustos gecesinden, eğitimin ilk gecesine beni uyutmayan her şeyin, nasıl sakinlediğini ve hiçbir ilacın beni uyutmadığı o dönemde ilaçsız, kesintisiz 12 saat nasıl uyuduğumu…

Hayata bakış açımı değiştiren beni afet gönüllüsü yapan o günlerin, beni aslında hep umuda taşıdığını, yıkıntıların içinde çiçek açtırabilmenin inancını içime yerleştirdiğini duyumsadım…

Kütüphanemde duran UNİCEF baskısı bir kitabın geniş sırtında yazan “Hayatta Kalan Oniki” kelimelerinin içini dolduran hayatta kalanı yaşatmak için çabalamanın aslında kendimizi de yaşatmak olduğunu, hayatın içinde umuda tutunmanın insanı diri kıldığını anımsadım…

Üstümüze karabulut gibi çöken bugünlerde yine umuda, çocuğa sarılmak… Her ambulans sesinde umut var diyebilmek… Dünya gezegeninde nerede olursak olalım bu sesi hep bir şekilde duyacağımızı bilerek, kırmızının can yakıcılığı kadar mavinin serinleticiliğini taşıyan renklerindeki dualiteyi görerek elinden gelenin en iyisini yapabilmek…

Saat: 05.16
29 Ağustos 2014/İzmir

SOMA BULUŞMALARI- 7


Tülin Kozikoğlu'yla " Çılgın Dondurma" 28 Ağustos 2014/Soma

Her Soma yolculuğunda yeni bir şey öğreniyorum. İzmir’den gidişlerde bazen çok beklerken bazen az bekliyordum, bazen de dakika farkıyla kaçırmış oluyordum yakın saatlerde durakta olmama rağmen. Bazen otobüs boş oluyor bazen dolu. Böyle durumlarda Akhisar aktarmalı gidiyordum. Manisa otobüsleri sık gelmesine karşın Manisa’dan Akhisar veya Soma’ya direkt otobüs olmadığını öğrenmiştim. İzmir’den kalkanları bekliyordunuz mecburen. Manisa ve Akhisar için bu otobüslerde kontenjan ayrılıyormuş önceden, öyle durumlarda duraktan başka yolcu almıyorlarmış. Önümüzdeki hafta İzmir’den gelecek konuğumuzla yolculuk yapacağımız için telefonla önceden yer ayırtmayı denedim bu kez. Yer var mı yok mu yetiştik yetişemedik kaygısını taşımadan tek araçla Soma’ya ulaşmak daha az yorucu olacaktı. Öyle de oldu.

Bu kez bindiğim otobüs Akçay’a kadar gidiyormuş. Kontenjanlıydı epey yolu yarısı boş şekilde gittik. Sabuncubeli’nin yemyeşil yorgan gibi uzanan ormanları insanın ruhuna iyi geliyor sabahın bu saatlerde. Yol boyu zengin ovada bölgesel ürünler dikkat çekiyor Saruhanlı “Üzüm Diyarı”. Bağlar bozulmuş bu hafta. Bağlarda yer yer üzüm toplayanlar var, üzüm bağlarının yakınlarına serilmeye başlamış toplanan üzümler. Geçen haftadan serilenler kahverengiye dönmüş. Yeşil kahverengi ince uzun halı gibi uzanıyorlar yol boyu bembeyaz yaygılar üzerinde. Traktörlerde kovala, seleler dolusu üzümler taşınıyor. Mısır tarlalarında mısırlar toplanmış, saplar kurumuşlar, yeşilden sarı-kahveye dönmüş renkleri. Akhisar civarında tütün kırımları bitmiş, tohuma bırakılmış tarladakiler. Kırkağaç garajındaki telli kavak budanmış alt dallarından.
Bu haftanın konuğu Tülin Hanım, iletişim yayınlarından Dilek hanımla,yayınevinin sağladığı bir araçla istanbul’dan yola çıktlar. Feribotla Bandırma üzerinden geliyorlar. Onlar yoldayken ulaştım Soma’ya . Kaymakam beyin geçen hafta istediği bu zaman kadar yapılanlarla ilgili sunum dosyasını vermek üzere ziyaretine gittim. İlçe halk Kütüphanesine kuracağımız destek kitaplığı yazısını da verdim. Kaymakam bey bunun için bir protokol yapacağımızı, gün içinde hazırlatacağını etkinlik sonrası  uğrayıp alacağımı söyledi. Gün sonunda bizi kahkahalara boğacak bir dizi olaya neden oldu bu protokolun hazırlanma süreci.
Konuklarımız geldiğinde salonumuz hazırlanmıştı.  Prejeksiyonu kurmak istediğimizde elektrikte bir sorun olduğunu fark ettik. Hiç sorun değildi yandaki esnaftan uzatma kablosuyla geliverdi elektirikJ
Çocuklar toplaştığında merhaba çemberimizi yaptık ve Tülin hanım projeksiyona yansıttığı  Lili ve çocuklarını tanıttı teker teker. O kadar çocuğu ve her çocuğun o kadar çok öyküsü vardı ki,gönül isterdi ki hepsini dinleyelim ama birini seçmek gerekiyordu. Çocuklar hangisini seçsek diye düşünürken ; O dondurma tutkunu Peli yok mu bence biraz rüşvet verdi Yazar’a,üstelik tam da Soma’ya gelirken feribotta karşısına çıkıp o kadar çok dondurmalı malzeme vermişti ki, hele o dondurma şekerler işi bitirdi elbette Peli’nin öyküsü anlatılacaktı.:))
Oldukça keyifli, çocukların dikkatini bir an bile kaybetmeden ardı ardına gelen aktivitelerle sürdü soluk soluğa sürdü etkinlik. Kocaman bir dondurma ağacı bile yaptık “en çok sevdiğimiz şey”lerden.  O kadar dondurma lafı geçti ki hepimizin canı dondurma istedi. Olsa da yesek derken “Dondurmacııııııııııı” diye bağırmaya başladık hep birlikte… Camlardan sokaklara, evlere,dükkanlara taştı sesimiz, herkes duydu ama en çok Alim Bey duydu ve dondurmacıdan dondurmaları alıp yollayıverdi. Çilekli, çikolatalı çeşit çeşit dondurmalar yoldayken “ Yazarlık Sırlarını” paylaşmaya başladı Tülin hanım kiii dondurmalar geldiJ Bu yazarlık sırları önemliyd elbette ama dondurma her şeyden önce gelirdi hepimizin içine Peli kaçmıştı.  Dondurmalar yenip sokak başı çeşmesinden sular içildi, eller ıslak mendillere silindi ve hemen sırlara geçildi. Kimmiş o şiir yazamam diyen bilemedim. Yazmayı bilen de yazdı bilmeyen de yazdı hem de sırasına uygun bir biçimde okudu. Okuma yazma bilmeyen beş yaşındaki Sarp’ın afişe bakarak yazdığı harflere bakarak, sırasına uygun bir biçimde kendi cümlelerini de eklediği şiiri ağzımız açık dinledik. Son cümleyi anımsayamayınca “Onu unuttum neydi” dedi. Gazlı cümle hatırlatılınca gerisini tamamladı. Kaydetmeyi akıl edemedik o şaşkınlıkla. Annesi yazmış, verdi bir sonraki hafta;

Ben bir arıyım
Yaramaz çocukları sokarım
Ben bir balım
Çok tatlıyım
Ben bir şapkayım
İnsaları güneşten korurum
Ben bir çikolatayım
Tatlıyım
Ben bir güneşim tutulamam
Havanın üstünde dururum.

 Üç saate yakın süren etkinlikten kimse ayrılmak istemedi ama konuklarımızın yolu uzundu. El sallayıp onları yolcu ettik. Kaymakam beyi aradım protokol hazırsa uğramak için. Hazır dedi. O sırada Alim bey yanımda biriyle telefonla görüşüyordu bana “Sevgi hanım kaymakam beye bir dosya vermişsiniz, yanınızda digital ortamda var mı ?“ diye sorunca yanımdaydı birlikte gittik Kaymakamlığa. Protokolun yazıldığı odaya girdiğimiz manzara şöyleydi. Bir sonraki haftanın etkinliğin Kaymakam Beye  verdiğim afişi bir memurun elindeydi, masada oturan memurun elinde de sunum dosyası. Masada oturan köprünün nereye yapılacağını soruyor, afişi tutan da bir yandan afişteki adresi okuyor diğer yandan da “Ya öyle köprü değil” diyordu. Anlamak için zaman gerekti elbetteJ)  hazırlanan protokolde bizim Soma’ya bir köprü yaptıracağımız yazılmıştı ama adres ilçenin ortası olduğundan bir türlü nasıl yapılacağı anlaşılamamıştı.  Neyse ki zamanında gelmiştik. Alim beyle bilgisayar başına geçtik proje özetini protokole çevirdik. Kaymakam beye götürdüğümüzde çıkmış olduğunu öğrendik. Alim imzaladı protokolü ve İstanbul’a Başkana yollamak üzere ben aldım.

Yoğun yorgun, kahkahalı bir bir gün olmuştu. Alim Bey sizi Akhisar’a kadar götüreyim deyince psiko-sosyal destek merkezine gittik beraber. Onu beklerken termik santralde çalışan iki işçiyle yaptığımız konuşma ise beni duygusal olarak dağıttı. Bu bir başka yazının konusu. 

Dilimde dondurma tadı, gönlümde bir sızı İzmir yollarına düştüm bir sonraki hafta Arslan Sayman’la “Her Ağacın Bir Şarkısı” var demek üzere…

Sevgi Koşaner-İzmir


22 Ağustos 2014 Cuma

SOMA BULUŞMALARI-6

Süleyman Bulut'la " Kim Söyleyebilir Kim Söyleyemez" 21 Ağustos 2014/Soma

Bu sabah İzmir trafiğinde bir sıkışıklıktır gidiyor. Soma Otobüsü otobanda sıkışınca gecikti. Akhisar Otobüsüyle yola koyuldum. Süleyman Bulut bir gece önceden gelmişti Soma’ya ÇYDD nin konuğu olacaktı bu sabah.
TUDEM den etkinlikte kullanılacak kitapların merkeze ulaştığı bilgisiyle rahatlayarak sabahın hallerini seyre daldım yolboyunca… Elimde bir parça simit dilimde bir yanıltmaca;

Simitleri susamlatsak da mı satsak,
Susamlatmadan mı satsak;
Yoksa susamlatmadan satsak da,
Satın alanlara mı susamlatsak ?

Yanıma Gülümser oturdu, yeşil gözleri, sürekli canım diyen diliyle… Bir parça simit uzattım. “Yok canım ben erken kahvaltı ettim” dedi. Bubasıyla konuştu telefonda, ineceği yeri öğrendi. Sonra bana döndü, “Hacıramanlı" da iniyorum hep bugün bubam Saruhanlı’ya gitmiş te, beni de oradan alacak. Gelin geldim İzmir’e beş yıl oldu. Zor oldu alışması, uzak geldi önceleri ama şimdi alıştım işte gelip giderken”. Yeni otobüs sistemi şaşırtmış onu bugün. Karıştırmış yolları biraz. Evlilikte oturmuş zatenJ İkisinin de ikinci evliliği imiş. Kocası çalışmasına izin vermiyormuş. Bir izin verse çalışacak, “İnsan isteyince her bi işi öğrenirmiş zaten”. Ama kocası kıskançmış, “Aslında işine gelmiyor ya” diye ekledi…“Ah bu ülkenin kadınları” diye geçirdim içimden… İsteseler nasıl güzel bir dünya yaratabilirler o içlerindeki gizli güçle…Gözüm tarlalarda bir yandan. Tütünlerin uç kırımları da yapılmış çoğu tarlada. Çiçekleri tohuma bırakılmış. Birkaç üzüm bağının yanında serilmiş üzüm görüyorum. “Aaa bağ bozumu başlamış burada da” diyorum. Gülümser bakıyor yüzüme “Bağ nasıl bozulurmuş ki?” diyor. “Üzümler toplanmaya başlamış”  diyorum. “Ha diyor iki üç gün oldu başlayalı. Haftaya daha çok görürsün. Sen şehirlisin nerden biliyon ki bunları canım ya?…” Anlatınca “Bak gördün mü hemşeriymişiz de seninle canım. Ben de Manisa’nın köyündenim zaten.”.Saruhanlı’da benzin istasyonunda indi Gülümser “Hadi sana iyi günler canım, görüşürüz” diyerek…Yol boyu değişikliklerden biri de Akhisar’dan Soma’ya dönen yolun asfaltlanmaya başlanmasıydı. Epeyce kısmı bitmiş. Yolculuğu rahatlatmış biraz bu.

Soma’ya öğle saatlerinde vardığımda Süleyman Bulut’un ben hazırım mesajıyla koşturarak ÇYDD Eğitimevine ulaştım. Kaymakam Bey yoldayken aramıştı, bekliyordu bizi. Hazır Yönetim Kurulu üyemiz buradayken Destek Kitaplığının yerini çözmeliydik… İlçe Halk Kütüphanesi sorumlusuyla bir görüşme yaptı Kaymakam Bey. Orada bir bölüm yapılabileceğini söyledi. Bunun için bir protokol yapmalıydık. Bir de sunum dosyası istedi bizden. Kaymakam beyin yanından bir sonraki etkinliğin afişini de bırakarak ayrıldık…

Bu çorbayı nanelemeli de mi içmeli
Nanelememeli de mi içmeli **

deyip bunu söylemenin de bu sıcakta çorba içmenin de zor olacağına karar verip etkinlik öncesi yemeğimizi yedik.

Etkinlik salonu hazırlanmıştı Alim Bey bizi psiko-sosyal destek merkezinizin sokağındaki çay ocağına davet etti. Burada soluklanırken salon dolmuştu bile… Birbirimize “Merhaba” konuğumuza “Hoşgeldiniz” diyerek sözü ona bıraktık.

Bu yazar çocukken kızdırmış bir gün öğretmenini, o da ona bir ceza vermiş. Hem yazıp hem söylemesi için bir cümle… Yazmış yazmasında da bir tülü söyleyememiş… Hem o gülmüş hem arkadaşları… O gün bugün bu yanıltmaca tekerlemelerini toplamayı iş edinmiş kendine… Bir de oyun yaratmış arkadaşlarıyla “Kim Söyleyebilir Kim söyleyemez” diye… Önce öğretmenin verdiği yanıltmacayla başladık,sonra açılan sayfaların altını üstüne getirdik ,söyledik söyleyemedik, güldük, katıldık, kıkırdadık, eğlendik… Hepsi iyiydi de acaba okuduklarımızı yazıp yazdığımızı da okuyabiliyor muyduk?
Kağıt kalemler dağıtıldı, herkes kendine bir yer buldu, kimi gizledi eliyle yazdığını yazılıdaymış ta aman kimse görmesin der gibi, kimi dilinin ucunu havalandırdı dışarı çıkarıp, kimi yumuk yumuk ellerle sıkıca kavradı kalemi belki yardımı olur diye… Yazamayanlar çizdi boyadı… “Kitabı imzalar mı bize?” diye sordu biri, sıra oluştu birden yazmayı bitirenlerden. İmzalatan yerine oturdu kendiliğinden çalıştı pıtır pıtır sessizce yazdığına…  Sırayla okudular yazdıklarını. Merak etti biri “Siz bu yazdıklarınızın hepsini okuyabiliyor musunuz peki?” … Neyse ki okutmadılar hepsini yazaraJ) Yazar olmakla ilgili sorular izledi, kimse gitmek istemiyordu… Sonunda “Gel bize katıl bize” diyerek bitiş çemberimizi yaptık.

Ekerek mekerek
Kırk merdiven dikerek
Binbir kapıdan geçip yüzbir tekerleme söyleyerek,

Söyleyebildiğimizi birilerine öğretmek üzere vedalaştık çocuklarla… Haftaya çılgın bir dondurma hikayesi bekliyordu bizi… Acaba dondurmacı da gelir miydi?
Alim Beyin rehberliğinde İlçe Halk Kütüphanesini bulduk Necati beyle tanıştık. İki yıl olmuş kütüphane buraya taşınalı. Eski kütüphane daha merkezi bir yerdeymiş. Buraya gelince zor olmuş biraz. Çok fazla bilgisayardan şikâyetçiydi ama okul zamanı da en çok bilgisayarlar kullanılıyormuş. Fikir alışverişinde bulunduk ve hoşça kalın diyerek Akhisar’a doğru yola çıktık.
18.30  İstanbul otobüsüne yer değiştirtme çabalarımız olumsuz sonuçlanınca biz de garaj sohbetine koyulduk 20.30 otobüsünün gelmesini beklerken. Tanıdık bir yüzle karşılaştık garajda Sevgili Necdet Neydim de İstanbul’a dönüyordu. Soma’da bir ara uzaktan el sallamıştık birbirimize. Yoğunluktan görüşememiştik. İyi oldu karşılaşmak.  Süleyman Bulut’la aynı otobüsteymiş meğerse.  Keyifli, bilgilendirici, paylaşımcı bir sohbetin ardından seslerimizi garajın seslerine karıştırıp otobüslerimize bindik. Geride bir hoş seda bırakarak.
Ben yine dilimde bir tekerleme İzmir yolundayım.

Bu konuyu ballandırıpta mı anlatmalı;
Dallandırıp budaklandırıpta mı anlatmalı? **

Önümüzdeki hafta Sevgili Tülin Kozikoğlu ile Çılgın Dondurma diyeceğiz …


Sevgi Koşaner

** 101 Yanıltmaca, Derleyen: Süleyman Bulut, Resimleyen: Burcu Yılmaz,Tudem Yay.2012