Sara Şahinkanat'la " Yavru Ahtapot Olmak Zor" / 14 Ağustos 2014/Soma
Yavru ahtapotun yolculuğu hafta başından başladı.
İstanbul’dan yol arkadaşlarıyla birlikte yola çıktı Salı günü. Sevgili Cafer
her zaman ki desteğiyle bu yolculuğu başından sonuna takip etti. Yavru
Ahtapotun annesi Çarşamba akşamından İzmir’e uçtu. İzmir’e gelmişken Kordon’da
bira patates yapmamak olmazdı. Sanki uzun yıllardır tanışıyormuşçasına başlayan
sohbet İzmir’in imbatına karıştı keyifli bir esintiyle.
Perşembe sabahı Soma otobüslerinin durağında bizi bir
sürpriz bekliyordu. Asker sevkiyatı vardı. O nedenle doluydu Soma’ya gidenler.
Akhisar Otobüsünde yer bulunca bindik hemen. Sara dinlenirken Yavru Ahtapotun henüz Soma’da ulaşması
gereken yere ulaşmadığını öğrendim. İstanbul-Manisa-Soma görüşmeleriyle
etkinlik yapacağımız yere ulaştı bilgisi geldi. Artık yolu izleyebilirdim. Bu
yolculuklarda Manisa ovasından başlayarak doğanın bu mevsimdeki ritmini izlemek
sakinleştirici oluyor. Üzüm bağlarında üzümler salkım salkım. Kış mevsiminde
dik bir gövdeden zeybek gibi yukarı kalkan kollarını izlediğim asmalar yeşil
giysileriyle şimdi… Kısa bir süre sonra kızaracaklar… Bağ bozumu henüz
başlamamış bu tarafta. Oysa bugün Urla’da Bağ Bozumu Şenlikleri var.
Akhisar’a ulaşıyoruz ve hiç beklemeden Soma dolmuşuna
biniyoruz. Hava çok sıcak. Araçların
klimalı olması rahatlatıcı. Dolmuşta Samsun’dan gelen askerler var. Traşlı
başlarıyla hemen belli ediyorlar kendilerini. Yüz yetmiş kişi gelmişler.
Kırkağaç’ta boşalıyor dolmuş. Bu sefer pazara gelmiş teyzeler biniyorlar koyu
renkli çiçekli şalvarlarıyla… Gülümsüyor biri bize. “Nerelisin*” diyor. Sohbet
ediyoruz. Pazara inmemiş bugün çarşıya gitmiş. Öveçler köyündenmiş. Yol
üstündeymiş köyü. Arkamızdaki koltuklara beyaz zambak kolonyası kokan iki teyze
oturuyor. Yol boyu kokularına biraz dertleşme biraz dedikodu karıştırıp sohbet
ediyorlar. Öveçlerde iniyor yandaki iki teyze “Hoşçakalın” diyerek, güzel
gülüşünü bize bırakarak. Tütün tarlalarına bakıyorum orta kırım yapılmış bir
kısmının uç kırımları da bitmiş. Çiçeğe durmuşlar artık… Sara soruyor bunu
nereden bildiğimi. Babaannemler tütün yetiştirirdi. Çocukken ben de kırım
yapar, büyük iğnelerle tütün dizerdim. Simsiyah katran olurdu parmak uçlarım.
Her tütün tarlası bana Hasan Dedemi anımsatır ve gölgesinden korkan topal
eşeğini. Gülümserim çocukluğuma.
Kırkağaç çıkışında arıyorum Alim Beyi. Bilgi veriyorum.
12.50 de Soma’dayız. SHM ne gidiyoruz. Alim Beyle görüşüyoruz. Destek kitaplığı
ile ilgili Kaymakam beyle görüşmek istiyoruz. Zamanımız dar bugün. Kısa bir
yemek molası verip, etkinlik salonuna geçiyoruz. Bugün Tefide Hanıma Kadriye Hanım
da eşlik ediyor. APHB den bir psikolog geliyor gözlemci olarak. Çocuklar
gelmeye başlamışlar. Kayıt yaptırıyorlar. Alim bey yanında APHB den bir psikiyartrist
ve bir psikologla birlikte geliyor ve bugün etkinliğe katılıyor. Arka mahalleden gelecek çocukları bekliyoruz.
Geciktiler. Hakan beyi arıyorum hasta yatağında son günlerde. ÇYDD Eğitimeviyle
görüşüyorum ne zaman gelecekler bekliyoruz diye. Sara bu arada hemen bir masal
anlatmaya başlıyor. Şahane.
Koşarak geliyor bizim sporcular sessizce kayıt yaptırıp bir
yer buluyorlar kendilerine… Başlangıç çemberimizi yapıyoruz. Sara diyor ki “Ben
neden çocuklar için yazıyorum biliyor musunuz?” Okul alışkanlığıyla ben ben
diyen parmaklar kalkıveriyor hemen. Çocukları sevdiğin için en çok gelen yanıt.
Ama Sara başka bir şey söylüyor onlara… ve alıp götürüyor hepimizi hayal
dünyasına , çocuklar anahtar oluyorlar,kilit açıyorlar,uçuyorlar,konuyorlar… Sansula
eşlik ediyor arada onlara…
Devler ülkesinin kitabına sıra geldiğinde yüzlerde kocaman
bir şaşkınlık,dudaklarda aaaa sesleriyle yavru ahtapotun hikayesi başlıyor. Her
sayfa ayrı bir heyecana neden oluyor. Yılan balığı yumurtalarından çıkmaya
çalışan yavrulara “ çok daralmışlar” diye bir yorum geliyor…
Yavru ahtapot ve arkadaşlarının kuklaları heyecan yaratıyor.
Sırayla fotoğraflar çekiliyor. Sara yardım istiyor yeni hikayeler için
çocuklardan… Onlarda kağıda kaleme sarılıyorlar ve hokkabaz, kaleci,her kolunda
ayrı bir marifet olanlar derken dizi dizi ahtapot resimlerini sıralıyoruz geniş
pencereye…Çocuklar Sara’nın etrafını sarıyorlar bir tepecik
oluşturuyorlar.
Alim Bey,Kaymakam beyin bizi beklediğini haberini veriyor.Kaymakam beyle bir görüşme yapıp hızlıca İzmir otobüsüne
yetişiyoruz. Yorgun ama keyifli bir
şekilde dönüyoruz. Sara’yı metrodan havaalanına yolcu ediyorum ben de eve doğru
yol alıyorum…
Geride hoş bir seda,keyifli bir dostluk kalıyor bana…
Önümüzdeki hafta Süleyman Bulut’la Kim Söyleyebilir Kim
Söyleyemez diyeceğiz…
19 Ağustos 2014/İzmir
Sevgi Koşaner
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder