Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Ağustos 2014 Salı

SOMA BULUŞMALARI-5

Sara Şahinkanat'la " Yavru Ahtapot Olmak Zor" / 14 Ağustos 2014/Soma

Yavru ahtapotun yolculuğu hafta başından başladı. İstanbul’dan yol arkadaşlarıyla birlikte yola çıktı Salı günü. Sevgili Cafer her zaman ki desteğiyle bu yolculuğu başından sonuna takip etti. Yavru Ahtapotun annesi Çarşamba akşamından İzmir’e uçtu. İzmir’e gelmişken Kordon’da bira patates yapmamak olmazdı. Sanki uzun yıllardır tanışıyormuşçasına başlayan sohbet İzmir’in imbatına karıştı keyifli bir esintiyle.

Perşembe sabahı Soma otobüslerinin durağında bizi bir sürpriz bekliyordu. Asker sevkiyatı vardı. O nedenle doluydu Soma’ya gidenler. Akhisar Otobüsünde yer bulunca bindik hemen. Sara dinlenirken  Yavru Ahtapotun henüz Soma’da ulaşması gereken yere ulaşmadığını öğrendim. İstanbul-Manisa-Soma görüşmeleriyle etkinlik yapacağımız yere ulaştı bilgisi geldi. Artık yolu izleyebilirdim. Bu yolculuklarda Manisa ovasından başlayarak doğanın bu mevsimdeki ritmini izlemek sakinleştirici oluyor. Üzüm bağlarında üzümler salkım salkım. Kış mevsiminde dik bir gövdeden zeybek gibi yukarı kalkan kollarını izlediğim asmalar yeşil giysileriyle şimdi… Kısa bir süre sonra kızaracaklar… Bağ bozumu henüz başlamamış bu tarafta. Oysa bugün Urla’da Bağ Bozumu Şenlikleri var.

Akhisar’a ulaşıyoruz ve hiç beklemeden Soma dolmuşuna biniyoruz. Hava çok sıcak.  Araçların klimalı olması rahatlatıcı. Dolmuşta Samsun’dan gelen askerler var. Traşlı başlarıyla hemen belli ediyorlar kendilerini. Yüz yetmiş kişi gelmişler. Kırkağaç’ta boşalıyor dolmuş. Bu sefer pazara gelmiş teyzeler biniyorlar koyu renkli çiçekli şalvarlarıyla… Gülümsüyor biri bize. “Nerelisin*” diyor. Sohbet ediyoruz. Pazara inmemiş bugün çarşıya gitmiş. Öveçler köyündenmiş. Yol üstündeymiş köyü. Arkamızdaki koltuklara beyaz zambak kolonyası kokan iki teyze oturuyor. Yol boyu kokularına biraz dertleşme biraz dedikodu karıştırıp sohbet ediyorlar. Öveçlerde iniyor yandaki iki teyze “Hoşçakalın” diyerek, güzel gülüşünü bize bırakarak. Tütün tarlalarına bakıyorum orta kırım yapılmış bir kısmının uç kırımları da bitmiş. Çiçeğe durmuşlar artık… Sara soruyor bunu nereden bildiğimi. Babaannemler tütün yetiştirirdi. Çocukken ben de kırım yapar, büyük iğnelerle tütün dizerdim. Simsiyah katran olurdu parmak uçlarım. Her tütün tarlası bana Hasan Dedemi anımsatır ve gölgesinden korkan topal eşeğini. Gülümserim çocukluğuma.
Kırkağaç çıkışında arıyorum Alim Beyi. Bilgi veriyorum. 12.50 de Soma’dayız. SHM ne gidiyoruz. Alim Beyle görüşüyoruz. Destek kitaplığı ile ilgili Kaymakam beyle görüşmek istiyoruz. Zamanımız dar bugün. Kısa bir yemek molası verip, etkinlik salonuna geçiyoruz. Bugün Tefide Hanıma Kadriye Hanım da eşlik ediyor. APHB den bir psikolog geliyor gözlemci olarak. Çocuklar gelmeye başlamışlar. Kayıt yaptırıyorlar. Alim bey yanında APHB den bir psikiyartrist ve bir psikologla birlikte geliyor ve bugün etkinliğe katılıyor.  Arka mahalleden gelecek çocukları bekliyoruz. Geciktiler. Hakan beyi arıyorum hasta yatağında son günlerde. ÇYDD Eğitimeviyle görüşüyorum ne zaman gelecekler bekliyoruz diye. Sara bu arada hemen bir masal anlatmaya başlıyor. Şahane.

Koşarak geliyor bizim sporcular sessizce kayıt yaptırıp bir yer buluyorlar kendilerine… Başlangıç çemberimizi yapıyoruz. Sara diyor ki “Ben neden çocuklar için yazıyorum biliyor musunuz?” Okul alışkanlığıyla ben ben diyen parmaklar kalkıveriyor hemen. Çocukları sevdiğin için en çok gelen yanıt. Ama Sara başka bir şey söylüyor onlara… ve alıp götürüyor hepimizi hayal dünyasına , çocuklar anahtar oluyorlar,kilit açıyorlar,uçuyorlar,konuyorlar… Sansula eşlik ediyor arada onlara…

Devler ülkesinin kitabına sıra geldiğinde yüzlerde kocaman bir şaşkınlık,dudaklarda aaaa sesleriyle yavru ahtapotun hikayesi başlıyor. Her sayfa ayrı bir heyecana neden oluyor. Yılan balığı yumurtalarından çıkmaya çalışan yavrulara “ çok daralmışlar” diye bir yorum geliyor…
Yavru ahtapot ve arkadaşlarının kuklaları heyecan yaratıyor. Sırayla fotoğraflar çekiliyor. Sara yardım istiyor yeni hikayeler için çocuklardan… Onlarda kağıda kaleme sarılıyorlar ve hokkabaz, kaleci,her kolunda ayrı bir marifet olanlar derken dizi dizi ahtapot resimlerini sıralıyoruz geniş pencereye…Çocuklar Sara’nın etrafını sarıyorlar bir tepecik oluşturuyorlar.

Alim Bey,Kaymakam beyin bizi beklediğini haberini veriyor.Kaymakam beyle bir görüşme yapıp hızlıca İzmir otobüsüne yetişiyoruz. Yorgun  ama keyifli bir şekilde dönüyoruz. Sara’yı metrodan havaalanına yolcu ediyorum ben de eve doğru yol alıyorum…

Geride hoş bir seda,keyifli bir dostluk kalıyor bana…

Önümüzdeki hafta Süleyman Bulut’la Kim Söyleyebilir Kim Söyleyemez diyeceğiz…

19 Ağustos 2014/İzmir

Sevgi Koşaner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder